Konutlarda ilk iş fosil yakıtlardan çıkmak olmalı

Yazar: Doç. Dr. Duygu Erten
İstanbul Politikalar Merkezi’nin yayınladığı ‘‘Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası’’ için hazırladığımız net sıfır senaryosunda, ‘‘daha iddialı politikalar benimsenirse ne olur?’’ sorusunun yanıtını göstermeye çalıştık. Eski raporlardan farklı olarak bu raporu daha iddialı stratejilere dayandırdık. Örneğin 2025 sonrası yapılan yeni binaların tamamının, yüksek enerji performansına ve belli oranda yenilenebilir enerji kullanımına sahip neredeyse sıfır enerjili bina (nSEB) olarak inşa edilmesini; binalarda yenilenebilir enerji oranının 2040’ta yüzde 20’ye, 2050’de ise yüzde 30’a çıkarılmasını önerdik. Ayrıca 2000 yılı öncesi binaların kademeli olarak yıkılıp yenilendiğini, mevcut binalarda ise enerji verimliliği iyileştirmelerinin yapıldığını öngördük. En önemli strateji değişikliği olarak ise kömürden doğalgaza ve doğalgazdan elektriğe geçişle 2045’e kadar ısınmada fosil yakıtların tamamen terk edilmesini hedefledik. Bu, devletin, hükümetin, bakanlıkların koyduğu hedeflerden farklılaştığımız en önemli nokta: 2045’e kadar fosil yakıtlardan çıkıyoruz.
Yeni binalarda fosil yakıtlı sistemler yasaklanmalı
Konut emisyonlarını hızla azaltmak için dikkat edilmesi gereken birkaç unsur var. Her şeyden önce, konutlarda fosil yakıtlardan çıkış, elektrifikasyon, enerji verimliliği tedbirlerinin alınması gibi adımlar, en aciliyetle izlenmesi gereken politikalar olmalı. Yeni binalarda fosil yakıtlı sistemlerin yasaklanması şart. Mevcut binalarda ise kademeli olarak hedefler konmalı. Mesela mevcut bina kategorisinde LEED almak isteyen binalarda, eski sistemlerin beş yıl içerisinde değiştirilmesi gibi önerilerle bu işler için bütçe planlamalarına fırsat veriliyor.
Tabi ki davranışsal bir dönüşümün de teşvik edilmesi gerekiyor. Bir konutu kullananların da daha az enerji tüketmek yönünde bir farkındalığı olmalı. Ve bir de tabii mali destekler, teşvikler sağlanmalı. Isı pompası, yüksek verimli elektrikli cihazlar, yalıtım gibi iyileştirmeler için devletten ya da özel sektörden teşvikler sağlanmalı. Bunların yanı sıra, yurtdışında çok tercih edilen kademeli teşvikler de var. Düşük gelirli hanelere daha yüksek oranlı hibe veriliyor; orta-yüksek gelir gruplarına vergi indirimleri sağlanıyor ya da düşük faizli kredi veriliyor.
Kooperatifler finansman sorununa çözüm olabilir
Kooperatifler gibi ortak yatırım desteklerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Apartmanlarda merkezi ısı pompası, çatılarda güneş panelleri gibi herkesin arzu ettiği çözümlerin finansmanları, kooperatifler aracılığıyla sağlanabilir.
Mesela büyük, yazlık bir site düşünelim. Bu site bir kooperatif kurarak 300 villanın çatısı için güneş panellerini daha ucuza satın alabilir. Bu gibi özel finansman programları geliştirilebilir.
Burada belediyeler de çok önemli bir rol oynuyor. Toplu alım desteği, belediyeler aracılığıyla da sağlanabilir. Ancak aslında belediyelerin oynayacağı en önemli rol, enerji danışmanlığı hizmeti sunmak. Konutlar konusunda hem bilinç artırıcı hem de hangi destekten nasıl faydalanılacağı konusunda yol gösterecek kampanyanlar düzenlenmesi gerekiyor.
Türkiye’de green mortgage tasarruf sağlayamıyor
Şu anda küresel olarak bankacılık sisteminde yeşil krediler, yeşil ürünler oldukça revaçta. Türkiye de bilgiyi büyük ölçüde küreselden, uluslararası STKlardan ithal ediyor, Avrupa Birliği direktiflerini takip ediyor. Türkiye’de ilk green mortgage uygulamasını bir kamu bankası olan Vakıf Bank çıkarda ancak bu, Fransız Kalkınma Ajansı’nın 300 milyon Euro destek vermesiyle hayata geçirildi.
Bu uygulamanın bulunduğu başka bankalar da var. Ancak bugün bu uygulamalar ne yazık ki hayal kırıklığı yaratıyor çünkü standart bir mortgage ile arasındaki fark çok küçük bir miktar. İnsanların uğraştığı ilave belge yüküne değecek bir miktar değil. Oysa aynı kişiler Kaliforniya’da green mortgage alsalar, standart mortgage’a kıyasla ayda 500-600 dolar daha az ödeyecekler. Bu miktarla ABD’de yeni bir arabanın aylık ödemelerini yapabilirsin ve dolayısıyla kayda değer bir tasarruf yapmış olursun. O yüzden Türkiye’de bankacılıkta bu uygulamanın henüz para değeri yok. Konuşuluyor, uygulanıyor ama bunu kullanan tüketicinin yapabildiği tasarruf, memnun edici düzeylerde değil.
Dönüşümü devlet sahiplenmeli, hanelerin sırtına yüklenmemeli
Bu konuyu tüm yönleriyle düşündüğümde şunu söyleyebilirim ki elimde bir sihirli değnek olsa ilk yapacağım iş, kömürden çıkmak olurdu. Kömürden çıkıncaya kadar aslında boşuna konuşuyoruz. Türkiye’de kaç hane, bu tasarruflar için gereken dönüşümü yapabilecek bütçeye sahip? Cam ve pencere değiştirmek, yalıtım yapmak, bunlar oldukça masraflı işler. Bunun daha merkezi bir sistemden yapılması, kömürden doğalgaza ve son olarak elektrifikasyona geçilmesi gerek.
Bin tane konutun ısı pompası koyması güzel, ancak büyük resimde toplam etkisi ne kadar olabilir? Türkiye’de küçük küçük gelişmeler oluyor ama bunlar, büyük resmi değiştirmek için yeterli değil. Biz istediğimiz kadar konuşalım; birtakım kararlar en tepeden alınmadıkça, yapılan işler ufak kalır ve toplam emisyonları azaltmaya yetmez.
Yerli üretim önemli rol oynayabilir
Türkiye’nin hem altyapı hem de imalat kapasitesi hızla büyüyor ve yerli üretim, net sıfır konut dönüşümünde önemli bir rol üstlenebilir. PV modülleri, HVAC ekipmanları, ısı pompaları için hızlı bir yerelleşme ve kapasite artışı var. Bu alanlarda daha fazla yatırıma ve koordinasyona ihtiyaç var. Bu alanda büyük markaların Türkiye’de fabrika kurmaları, güneş panellerinin, iyi yalıtım malzemelerinin yaygınlaşmasını sağlayabilir. Bu ürünlerde Çin’den geleceğine örneğin Eskişehir’de üretilip dağıtılır, ayrıca istihdam olanakları da artırılmış olur.