“İddialı Azaltım Hedefleri, ETS’nin Etkinliğini Artırır”

İklim Kanunu’yla getirilen ETS’nin pilot uygulaması 2026’da başlayacak, 2038’den itibaren ise tam anlamıyla devreye girecek. Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, ETS’nin ‘‘kirletme izni’’ olmadığını vurgulayarak şirketlerin yarattığı kirliliğin ilk kez fiyatlandırılacağını söylüyor. Bu sayede işletmelerin daha az kirletmeye teşvik edileceğini belirten Uyduranoğlu, iki yıllık pilot dönemin kritik bir geçiş süreci olduğunu hatırlatıyor. Geçiş döneminin ardından sistemin etkin işlemesi ise Türkiye’nin iklim hedefleri ile yakından ilişkili.
YAZI: Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu
Türkiye’de Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) pilot uygulaması, 2026’da hayata geçirilecek. 9 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İklim Kanunu ile getirilen ETS’nin ilk uygulama dönemi ise 2038’de başlayacak. Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu, bu yöndeki yaygın eleştirilerin aksine ETS’nin bir ‘‘kirletme izni’’ olmadığını, aksine şirketler tarafından yaratılan ve maliyeti çevreye ve topluma yüklenen kirliliğin ilk defa fiyatlandırılacağını aktarıyor.
“ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak. Seragazı emisyonlarını azaltmak için harekete geçmek durumunda kalacaklar,” diyen Uyduranoğlu, iki senelik pilot dönemin iyi değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor: “Şirketlerin bu sistemi anlaması çok önemli. Bu iki yıllık pilot dönemi bir geçiş süreci olarak görmeliyiz. Bir yandan iddialı hedefler koymalı, bir yandan da o iddialı hedeflere geçerken şirketlere ETS’yi çok iyi anlatmalıyız.”
Türkiye’nin seragazı azaltımı için iddialı hedefler koyması, ETS’nin arzu edilen sonuçları doğurabilmesi için büyük önem taşıyor. Bir karbon fiyatlandırma politikası olan ETS, maliyet etkin bir emisyon azaltımını amaçlıyor. Bu çerçevede Uyduranoğlu, ETS ile iklim hedefleri arasında iki yönlü bir ilişki olduğuna dikkat çekiyor: “İklim hedeflerine ulaşabilmek için, aralarında ETS’nin de bulunduğu birtakım politikaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Diğer yandan ise ETS’nin etkin bir politika aracı olabilmesi için seragazı azaltım taahhüdünün çok iyi tanımlanması lazım. Seragazı emisyonlarının azaltılmasında ne kadar iddialı hedefler belirlersek, ETS’nin etkinliği de o kadar artar.”
İklim Masası’na değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Ayşe Uyduranoğlu şu bilgileri aktardı:
“Türkiye’nin İklim Hedeflerine Ulaşmak için ETS’ye İhtiyacı Var”
Seragazı emisyonlarının fiyatlandırılması, iklim değişikliğiyle mücadelede en etkin yollardan biri. Burada da karşımıza hem literatürde hem de pratikte iki araç çıkıyor: Birincisi karbon vergisi, ikincisi ise emisyon ticaret sistemi (ETS).
Dünya geneline baktığımızda, emisyon ticaret sistemi de karbon vergisi de aslında çok yaygın değil (Dünya Bankası’na göre, küresel emisyonların %28’i, farklı ülke ve eyaletlerde bulunan 43 karbon vergisi ve 37 ETS ile regüle ediliyor). Fakat iklim değişikliğine ilişkin gelişmelere, Paris Antlaşması’na ve Birleşmiş Milletler’in (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne baktığımızda, seragazı emisyonlarının maliyet etkin yöntemlerle regüle edilmesi gerektiğine vurgu yapıldığını görüyoruz. ‘‘Maliyet etkin yöntemler’’ dendiğinde akla gelen iki fiyatlandırma aracı da, az önce bahsettiğim karbon vergisi ve ETS.
Türkiye’nin de iklim hedefleri ile üstlendiği yükümlülükler gereği azaltım sağlayabilmesi için seragazlarını regüle etmesi gerekiyor. Bunun da en etkin yolu, bu iki karbon fiyatlandırma politikasından geçiyor. Türkiye’nin karbon vergisi yerine ETS’yi seçmiş olmasının nedeni ise Dünya Bankası ile yürütülen çalışmalarda elde edilen sonuçlar. Bu çalışmalarda ETS’nin daha etkili olduğu ve Türkiye için daha uygun olacağı sonucuna varmışlar.
“ETS ile Kirletmek Artık Bedava Olmayacak”
Seragazı emisyonları veya bu kirliliğe sebep olan aktivite, daha önce fiyatlandırılmayan bir alan. Örneğin kirletici bir sektörde faaliyet gösteren bir şirket, ürününün yanı sıra bir kirlilik de üretiyor; fakat bu kirliliğin çevreye ve topluma maliyetini sırtlanmıyor. ETS ile birlikte bu kirliliğin fiyatlandırılması, başta işletmeler olmak üzere kirleticilere, daha az kirletmek için bir motivasyon sağlayacak. Seragazı emisyonlarını azaltmak için harekete geçmek durumunda kalacaklar. Daha önce bu emisyonlar fiyatlandırılmadığı için bir yükümlülük olarak görülmüyordu ve şirketler herhangi bir aksiyon alma gereği duymuyorlardı.
ETS ile birlikte şirketlere tahsisatlar, yani belirli bir miktar kirletme izni dağıtılacak. Bu tahsisatı aşmaları durumunda ceza ödemeleri gerekecek. Yani ETS’nin kurallarına uymazsan, sana ETS tarafından verilen azami kirletme sınırını aşarsan bir bedel ödeyeceksin. Ama buradan “Havayı kirletebilmek için para ödüyoruz” sonucu çıkarılmamalı. Bu bir izin değil, tam tersi, kirletenlere getirilen bir yükümlülük.
“Etkin Bir ETS, Güçlü İklim Hedefleri ile Mümkün”
ETS ile iklim hedeflerine ulaşma arasında iki yönlü bir ilişki var. Hedeflere ulaşabilmek için aralarında ETS’nin de bulunduğu birtakım politikaları hayata geçirmeniz gerekiyor. Diğer yandan ise ETS’nin de etkin bir politika aracı olabilmesi için seragazı azaltım taahhüdünün çok iyi tanımlanması lazım. Seragazı emisyonlarının azaltılmasında ne kadar iddialı hedefler belirlersek, ETS’nin etkinliği de o kadar artar.
“İlk İki Seneyi Bir Geçiş Süreci Olarak Görmeli”
Fakat şuna da dikkat etmemiz lazım: Biz bir geçiş sürecindeyiz. Sene başı itibarıyla pilot olarak ETS’yi ilk defa uygulamaya başlayacağız. Şirketlerin bu sistemi anlıyor olması çok önemli. O nedenle bu iki yıllık pilot dönemi bir geçiş süreci olarak görmeliyiz. Bu sürecin ardından ETS, şirketlerin düşük karbon ekonomisine ya da sıfır karbon ekonomisine geçişinde daha itici, hızlandırıcı bir görev üstlenecektir.
Dünyadaki ETS’lere baktığımızda da bu doğrultuda sonuç alındığını görebiliriz. Örneğin Avrupa Birliği (AB) ETS’sinde regüle eden şirketlere baktığımızda, 2005 yılından itibaren bu şirketlerin emisyonlarında %40-50 arası azaltım sağlandığı gözleniyor. Bu da sistemin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor.
“ETS’yi Şirketlere Çok İyi Anlatmalıyız”
Dolayısıyla bir yandan iddialı hedefler koymalı bir yandan da o iddialı hedeflere geçerken şirketlere ETS’yi çok iyi anlatmalıyız. Benim izlenimim, şirketlerin bu sisteme biraz mesafeli durdukları yönünde. Bu nedenle çok iyi bir iletişim yürütülmesi gerekiyor. Bakanlığın bu konuda çabaları var, bu çabalar daha da yoğunlaştırılmalı. Şirketlere her türlü iletişim aracı kullanılarak ETS’nin anlatılması lazım.
Günün sonunda, daha az kirlilik, şirketler açısından da önemli. Sürdürülebilirliğin koşullarını dikkate aldığınızda; ekolojik, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik arasında çok ciddi bir bağ var. Kirliliğin sonuçları, işçilerin ve şirketin performansını da etkileyecektir. Bu bağı görebiliyor olmaları çok önemli.
“Pilot Dönemin Ardından Hedef Yükseltmek Şart”
Tabii ki ETS’ye başlarken iddialı hedefler koyulmayabilir. Türkiye’nin taslak halindeki ETS yönetmeliğine baktığımızda da iki yıllık bir pilot dönemden bahsedildiğini görüyoruz. Bu süreçte şirketler açısından da, ülke açısından da iddialı hedefler söz konusu değil.
Ancak ETS’nin amacına hizmet edebilmesi için Türkiye’nin azaltım yükümlülüklerin zaman içinde artırılması gerekir. Yalnızca nihai hedefi içeren 2053 net sıfır hedefi ile yetinmeyerek 2030, 2035, 2040 için her beş yılda bir güçlendirilerek gözden geçirilecek ara hedefler belirlenmesi gerekiyor. Bu yapıldığında, şirketler de kendilerini bu hedeflere göre hazırlayacaklar. Nasıl daha fazla seragazı azaltımı sağlanabileceği ile ilgili şirketlerin bünyesi içinde mümkün mertebe çalışılması gerekecek. Bu, yeni bir teknolojiye yatırım yapmak da olabilir, araç filosunda elektrikli araçların tercih edilmesi de.
“Adil Geçişe Daha Fazla Kaynak Aktarılmalı”
Meselenin sosyal tarafına baktığımızda ise ETS’nin işletilmesinden elde edilecek gelirin %50’sinin ETS’yi işleten EPİAŞ’a (Enerji Piyasaları İşletme AŞ), kalan yarısının ise özel bütçeye gideceğini görüyoruz. Özel bütçeye gitmesi, adem-i tahsisat ilkesinden kurtulmamız anlamına geliyor.
Adem-i tahsisat ilkesine göre belirli bütçe gelirleri, belirli bütçe giderlerine ayrılamaz. Bu nedenle örneğin deprem vergilerinden toplanan gelirler, doğrudan deprem harcamalarına aktarılamaz. Öncelikle tüm kamu gelirleri bir bütçe havuzuna konulur ve daha sonra ne için gerekiyorsa onun için harcanır. ETS gelirlerinin yarısının özel bütçeye gitmesi ise nereye harcanacağını baştan belirleyebileceğimiz anlamına geliyor.
Diğer yandan ETS gelirlerinin yalnızca yarısının özel bütçeye gitmesi tabii ki yeterli değil. Bu miktarın tamamen yeşil dönüşüme harcanacağı söyleniyor. Ancak ben bu bütçenin içerisinden adil geçişe ayrılacak payın da çok yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle düşük gelirlileri korumak adına bu gerekiyor.